9 Kasım 2013 Cumartesi

İnsan İradesini Hapsetmek



Sistemin insan iradesini hapseden çarkları.

Yaşadığımız zaman diliminde biz okul hayatına başlıyoruz. Aslında lazımmış gibi gösterilen ve lazım olmayacak bir sürü kalın kitaplar dolusu ince bilgilerle kafayı doldurup doldurup çabalıyoruz. Sistem bizi sadece materyal (somut elle tutulur gözle görülür) bilgilere ve öğretilere mahkum edip, sınavlarda bu bilgileri geri istiyor.

Okul hayatında soyut kavramlara ait (Hissiyat, duygular, insanlık, merhamet..) bilgi veya öğreti yok. Benim ilkokul hayatımda sağlık ve din kültürü ahlak bilgisi dersleri de haftada 1 gün ve 1 dersti ve içerik olarak bomboş ve boş ders olarak adlandırdığımız derslerdi. Sağlık dersinde çok basit iki ilk yardım tekniği ve din dersinde arapçadan ezberlenen birkaç dua.

Kimse okul hayatında şöyle adam olursunuz, böyle yardımcı, paylaşımcı olursunuz demez. Kitaplarla sadece Dünyevi somut işe yaramaz bilgileri ezberlerseniz. Sistem size iyi diplomalara ve iyi işlere (o da yalan) ve iyi paraya sahip olursunuz der. Bu süreçte her yolun mübah olduğunu fısıldar. Adam olursanız bunları yapamazsınız ve herkesten geri kalırsınız der.

Ve hayat, okuldan sonra iyi bir iş bulma maratonu leveline geçer. Günümüz için bu iş çok daha fazla zorlaşmış durumda ve insanlar giderek ekonomik darboğaza itiliyor.

Sistem borsa, altın, döviz oynamalarıyla paranın daha çok değersiz hale geldiği ve insanların ellerindeki parayla daha az veya kalitesiz mal, gıda v.b. alabilmesini sağlıyor.
Kazanılan para hep azalıyor, mesai saatleri yükseliyor ve sosyal haklar (sigorta-yemek-yol) hep kalitesizleşme hatta yokolma eğiliminde. Ve bu düzeyler gün geçtikçe hep daha fazla kötüleşiyor.

Özel sektör ezelden beri beyaz yakalı, kravatlı köleler yetirştiriyor ve çalıştırıyordu. Ancak son yıllarda ve günümüzde insan nüfusunun da çokluğuyla iyice şımarmış, ve insanlar üzerindeki zulüm etkisini arttırmış durumda.

Bu sistemin adı insanların boğazını yavaşça sıkan, ve legalleştirilmiş zulümden başkası değildir.

İnsanlar bu kalitesiz işlere ve imkansızlığa ramen birbirlerinin üzerine basarlar.
İnsanlar işyerlerinde diğerlerini patronlara karşı aşşağılayıp kendilerini yukarda tutmaya çalışır.
İnsanlar bu kalitesiz işlerde kalabilmek için üstlerine karşı ezilir, büzülür, onurunu gururunu ayaklarının altına alır, ve zamanla insanlar omurgasız, kişiliksiz tiplere döner. Ve uzun vadede robotlaşan insanlar sadece kendilerine verilen görevlere odaklanır.

Çünkü çaresiz bir insan herşeyi yapabilir.





Dürüst insanlar dürüstlükleriyle aç kalacaklarını bilir ve onlar da zamanla sisteme ayak uydurur. Diğerlerinden bir farkları kalmaz. Sistemden kaçmaya çalıştıkça mecburiyetten bataklığa daha çok batarlar.
Ve bu sistemde illegal işler, hırsızlık, gasp, dolandırıcılık v.b. de artacaktır. Para uğruna insanlar biribirini satacak, maskeler takacak, dostlar arkadaşlar küsecektir.

Bu ekonomik sistem, yozlaşmayı para aracılığıyla yükseltir.

Ekonominin kitaplardaki tanımı: ''Çok olan insan ihtiyaçlarını, az ve kıt olan imkan ve varlıklarla karşılamaya yarayan düzen'' dir. Ancak asla bu amaca hizmet etmez. Aslında insanlara çokça yetecek olan Dünyadaki imkan veya gıda maddelerine ulaşmak için insanlara yavaş yavaş imkansızlıklar ve engeller sunma düzenidir.

Ekonomi, parayı pul eder. Altını eritir değersizleştir. Krizlerle moral ve para darbeleri yapar. İnsanlara aslında hiç ihtiyaçları olmayan şeyleri ''sahibi olmazlarsa eksik olacakları''na ikna eder. Gereksiz harcamalar, krediler çekmelerini sağlar.

Buna ekonominin alt kolları pazarlama ve reklamcılık da hizmet eder. ''Satın alarak mutlu olacağı'' yalanı son yüzyılın en büyük yalanlarındandır. Aslında satın alınan mallar asla mutlu etmez. Cep telefonunuz size sarılamaz. Arabanız elini omuzunuza koyup ''boşver bu da geçer'' diyemez. Ancak pazarlama size bu denli yarar ve fayda sağlayacağını, mutlu olacağınızı fısıldar.

Ancak sahip olduklarınız zamanla size sahip olur. Çünkü siz bu mallara sahip olmak için sisteme gönüllü girersiniz, kalitesiz işlerde az maaşlara çalışır, sonra o az paraları bu gereksiz materyallere verirsiniz. Uzun vadede asla mutlu olamazsınız.

Mal sahibi olmak isteyen aşırı materyalist insanlar mutsuzluğa mahkum olur. Ve mal mülk hırsı ne kadar yükselirse, duygular, aile kavramı ve değeri, sevgiliye, eşe duyulan sevgi saygı aynı oranda düşecektir. Çünkü mal mülk hırsıyla insancıl duygular bir bünyeye falza gelir. İnsan psikolojisinde ikisinden sadece biri baskın çıkar. Bir insan hem duygusal hem para canlısı olamaz.

Mala ve paraya haddinden fazla önem veren hissiyatten ve gönül gözünden yoksun insanlar gülen yüzlerinin ardında mutsuz bir ruhu saklar. Güzel evlere-arabalara-giysi ve imkanlara sahip oldukça mutlu olacağını sananlar büyük gaflet içindedir.
İnsanlar sadece yeteri kadar mala ve paraya tamah ettiklerinde, idare etmeyi bildiklerinde mutlu olabilir. Çünkü etrafındakilere zaman ayırmaya, sevdiklerinin değerini bilmeye ancak maldan paradan uzaklaştıkça vakit bulacaklardır.

Kızılderililer manevi yönden çok güçlü insanlardı. Onların en değer verdiği malları mızrakları ve bıçaklarıydı. Onlar da avlanmaya yarıyordu.

''Beyaz adam son nehir kuruduğunda, son ağaç öldüğünde, yiyecek balık kalmadığında, toprak verimsizleştiğinde binaların yenmeyeceğini öğrenecek.'' (Kızılderili sözü)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ayıkıyormusun?